444 4 484
bilgi@gucluhanguclu.com
Beşyol, Florya, Akasya Sk. No:4 D:1, 34295 Küçükçekmece/İstanbul
Omurilik tümörü, omurilikte veya omurilik zarlarında (meninkslerde) meydana gelen anormal hücre büyümesi ile karakterize edilen bir durumdur. Omurilik, beyin ile vücudun geri kalanı arasındaki sinyalleri ileten, sinir hücrelerinden oluşan bir yapıdır. Omurilik tümörleri, sinir liflerine baskı yaparak sinirsel fonksiyonlarda bozulmalara yol açabilir. Omurilik tümörleri, doğrudan omurilik hücrelerinden kaynaklanabileceği gibi, omurgayı çevreleyen kemiklerden, dokulardan veya diğer bölgelerden de yayılabilir.
Omurilik, merkezi sinir sisteminin bir bileşeni olarak hayati bir role sahiptir. Beyin ile vücut arasındaki sinyal iletimini sağlayarak vücudun çeşitli fonksiyonlarını düzenler. Omurilik, beyin sapından başlar ve omurganın içinden aşağıya doğru uzanır. Yaklaşık 45 cm uzunluğundaki bu yapının temel görevleri arasında motor ve duyusal sinyallerin taşınması, refleks kontrolü ve kas hareketlerinin koordinasyonu yer alır.
Omurilik, beyin ile vücut arasındaki iki yönlü sinyal akışını sağlar. Motor sinyaller beyin tarafından üretilir ve omurilik aracılığıyla kaslara iletilir. Bu sinyaller, vücudun hareket etmesini sağlar; örneğin, elinizi kaldırmak ya da koşmak gibi basit motor eylemler bu şekilde gerçekleşir. Duyusal sinyaller ise vücuttan beyne taşınır. Cilt, kaslar, eklemler ve organlar gibi çeşitli bölgelerden gelen dokunma, sıcaklık, basınç ve ağrı gibi duyusal bilgilerin beyne ulaşması omurilik sayesinde mümkündür. Beyin bu bilgiyi işleyerek vücudun uygun şekilde tepki vermesini sağlar.
Omurilik aynı zamanda reflekslerin merkezidir. Refleksler, beynin bilinçli müdahalesine gerek olmadan omurilik tarafından hızlıca yönetilir. Örneğin, elinizi sıcak bir yüzeye dokunduğunuzda, omurilik hızla bir motor sinyali gönderir ve elinizi çekmenizi sağlar. Bu refleks hareketi, sinyallerin beyne gidip gelmesine gerek kalmadan omurilik tarafından hızla gerçekleştirilir, bu da daha hızlı bir tepki süresi sağlar ve vücudu anında korur.
Omurilik, farklı seviyelerde çeşitli vücut bölgelerine hizmet eder. Dört ana bölümden oluşur:
Bu bölgesel yapı, omuriliğin sinir ağı üzerinde nasıl kritik bir role sahip olduğunu ve vücudun her bölümüne nasıl sinyaller taşıdığını gösterir.
Omurga, omuriliği koruyan sert kemik yapılarından oluşur. Omurlar, omurilik için koruyucu bir zırh gibi işlev görür ve mekanik hasar, darbe ya da yaralanmalara karşı omuriliği korur. Omurganın her bir omuru, omuriliğin bir sinir dalını içerir; bu dallar her omurdan çıkarak vücudun belirli bir bölgesine dağılır. Örneğin, boyundaki servikal omurlardan çıkan sinirler üst ekstremitelere ulaşırken, bel bölgesindeki lumbal omurlardan çıkan sinirler alt ekstremiteleri kontrol eder.
Omurlar arasında bulunan diskler, omurga üzerindeki baskıları dengeleyerek omuriliğin rahat çalışmasını sağlar. Diskler, omurganın esnekliğini artırır ve hareket kabiliyetini sağlar. Disklerdeki dejenerasyon ya da fıtıklaşma gibi sorunlar, omuriliğe baskı yapabilir ve sinirsel iletimi bozarak omurilik işlevlerinde aksamalara neden olabilir.
Omurilik, beyin ve vücut arasındaki "sinirsel otoban" olarak tanımlanabilir. Vücuttaki duyusal bilgilerin beyine iletilmesi ve motor komutların beyinden vücuda taşınması bu koridor boyunca gerçekleşir. Omurilikteki sinir yolları iki ana kategoriye ayrılır:
Bu sinirsel koridor sistemi sayesinde omurilik, beynin vücut üzerinde tam kontrol sağlamasına olanak tanır. Ayrıca, bu sistemin omuriliğin çeşitli seviyelerinde kesintiye uğraması, motor ve duyusal işlevlerde ciddi bozukluklara yol açabilir. Örneğin, boyun seviyesinde oluşan bir omurilik yaralanması, vücudun büyük bölümünde felç ve duyusal kayıplara neden olabilirken, bel bölgesinde bir yaralanma genellikle bacaklar ve pelvik fonksiyonlarla sınırlı bozukluklara yol açar.
Refleksler, hayatta kalmayı sağlayan hızlı, otomatik tepkilerdir. Omurilik, refleks arkı adı verilen sinir yoluyla bu tepkileri yönetir. Reflekslerin gerçekleşmesi için sinyalin beyine iletilmesine gerek yoktur. Örneğin, diz kapağına vurulduğunda ayağın aniden yukarı doğru fırlaması, omuriliğin refleks yanıtıdır. Bu refleksler sayesinde vücut, potansiyel tehlikelere karşı hızla tepki verebilir ve kendini koruyabilir.
Omurilik tümörü, omurilik dokusu içinde veya omuriliği çevreleyen alanlarda meydana gelen hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyümesi sonucu oluşan kitlelerdir. Bu tümörler, omuriliğin hassas yapısına zarar vererek sinirlerin işlevini engelleyebilir, sinir sinyallerinin iletimini bozabilir ve bu durum çeşitli nörolojik belirtilere yol açabilir. Omurilik tümörlerinin büyüklüğü, konumu ve doğası, tümörün neden olduğu semptomların ciddiyetini belirler.
Omurilik tümörleri, bulundukları konuma, kökenine ve hücresel yapısına göre sınıflandırılır. Temel olarak iki ana tümör türü vardır:
Omurilik tümörleri, hücresel özelliklerine göre iyi huylu (benign) veya kötü huylu (malign) olarak da sınıflandırılır:
Yaygın İyi Huylu Tümör Türleri:
Yaygın Kötü Huylu Tümör Türleri:
Primer tümörler, omurilik veya omurilik zarındaki hücrelerin anormal büyümesiyle ortaya çıkar. Bu tümörler doğrudan omurilik dokusundan kaynaklandığı için çevre dokulara daha yavaş yayılır. İyi huylu olabilirler, ancak büyüdüklerinde sinirlere baskı yaparak motor ve duyusal sinirlerin fonksiyonlarını bozabilirler.
Metastatik tümörler ise, vücudun başka bir yerinde gelişen kanserli hücrelerin omuriliğe yayılmasıyla oluşur. Bu tümörler, kanserin orijinal kaynağından (akciğer, meme, böbrek gibi) omuriliğe ulaşarak burada yeni tümör odakları oluşturur. Metastatik tümörler genellikle kötü huyludur ve hızlı yayılım gösterirler. Tedavi edilmezse bu tümörler sinirlerin hasar görmesine, motor fonksiyon kayıplarına, felce ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir.
Omurilik tümörleri, sinir sinyallerinin iletimini bozarak vücuttaki normal işlevlerin aksamasına neden olur. Sinirlere baskı uyguladıkları için hastalarda ağrı, kas zayıflığı, duyu kayıpları, denge bozuklukları gibi belirtiler ortaya çıkar. Tümör büyüdükçe bu belirtiler ilerleyebilir ve felç, mesane kontrolünün kaybı, bağırsak problemleri ve cinsel işlev bozuklukları gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilir.
Omurilik tümörlerinin hızlı bir şekilde teşhis edilmesi ve tedavi edilmesi, sinir hasarını önlemek için kritik öneme sahiptir. Omurilik, dar bir alanda yer aldığından, tümörlerin büyümesi sinir yollarını tıkayabilir ve hayati fonksiyonları etkileyebilir. Tedavi edilmeyen tümörler, hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir ve kalıcı nörolojik hasara neden olabilir. Bu nedenle, omurilik tümörlerinin erken tanı ve tedavisi, fonksiyon kayıplarını en aza indirir ve hastaların normal yaşamlarına dönmelerine yardımcı olur.
Omurilik tümörleri, bulunduğu yer, tümörün büyüklüğü ve etkilenen sinir yollarına bağlı olarak geniş bir yelpazede belirtiler gösterebilir. Bu belirtiler genellikle omurilik üzerindeki baskıdan kaynaklanır ve omuriliğin etkilenen kısmına göre değişiklik gösterir. Sinir iletimi ve vücut fonksiyonları üzerinde ciddi etkilere sahip olabilen bu tümörler, hem erken dönemde hem de ileri aşamalarda çeşitli semptomlarla kendini gösterir.
Omurilik tümörünün en yaygın belirtilerinden biri sırt ağrısıdır. Ağrı genellikle tümörün bulunduğu omurilik segmentine göre lokalize olur ve ilerleyen tümör büyüklüğü ile birlikte şiddetlenir. Bu ağrı, başlangıçta hafif ve aralıklı olabilir, ancak zamanla sürekli ve dayanılmaz bir hal alabilir. Özellikle sırt ağrısı, istirahat halinde bile devam edebilir ve geceleri daha belirgin hale gelebilir. Sırt ağrısı, tümörün büyüyerek omuriliğe ve sinirlere baskı yapmasından kaynaklanır.
Omurilik tümörleri, sinir yollarına baskı yaparak vücudun belirli bölgelerinde uyuşma ve karıncalanma gibi duyusal belirtilere neden olabilir. Bu semptomlar, genellikle tümörün etkilenen sinir yollarını bloke etmesi sonucunda ortaya çıkar. Vücudun üst veya alt bölgelerinde hissizlik, karıncalanma ya da yanma hissi yaşanabilir. Uyuşma ve karıncalanma, sıklıkla omurilikteki baskı arttıkça artış gösterir ve sinirlerin işlevini engelleyebilir.
Omurilik tümörlerinin sinir köklerine yaptığı baskı, motor sinir yollarını etkileyerek kas zayıflığı ve güç kaybına yol açabilir. Kas zayıflığı genellikle omuriliğin etkilenen bölümüne göre vücudun belirli kısımlarında meydana gelir. Örneğin, alt omurga bölgesindeki bir tümör, bacak kaslarında zayıflık yaratırken, üst omurilikteki bir tümör kollarda güç kaybına neden olabilir. İlerleyen vakalarda kas kütlesinde azalma ve hareket kabiliyetinde önemli bir düşüş görülebilir.
Omurilik tümörleri, omuriliğin denge ve koordinasyonu sağlayan bölgelerine baskı yaparak hastalarda denge sorunlarına yol açabilir. Bu durum, günlük aktiviteleri gerçekleştirme sırasında zorluklar yaratır ve hastalar yürürken ya da ayakta dururken sık sık dengesizlik yaşayabilir. Omurilik tümörleri, aynı zamanda refleks kaybına da neden olabilir. Reflekslerin yavaşlaması veya kaybolması, kasların sinir uyarılarına daha az yanıt vermesiyle sonuçlanır ve bu da hareketlerde yavaşlama veya dengesizliğe yol açar.
Omurilik tümörleri erken teşhis edilip tedavi edilmediğinde, sinirlere yaptığı baskı artar ve ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. İleri aşamalarda görülen belirtiler, hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen ve acil müdahale gerektiren durumlardır.
Omurilik tümörleri büyüdükçe, omuriliğin daha geniş bir bölümünü etkileyebilir ve sinir yollarına olan baskıyı artırabilir. Erken dönemde hafif belirtilerle kendini gösteren bu tümörler, hızla ilerleyerek ciddi nörolojik hasara yol açabilir. Sinir yollarındaki baskının şiddeti arttıkça, hastalar daha ciddi hareket ve duyusal kayıplar yaşayabilir.
Omurilik tümörlerinin kesin nedenleri genellikle tam olarak bilinmemektedir. Ancak, bazı genetik bozukluklar, çevresel faktörler ve diğer sağlık durumları bu tümörlerin gelişme riskini artırabilir. Omurilik tümörleri, sinir sistemindeki hücrelerin kontrolsüz büyümesiyle meydana gelir ve bu büyümenin nedenleri, genetik yatkınlık ve dış etkenler tarafından tetiklenebilir. Tümörlerin bir kısmı primer olarak omuriliğin kendisinde gelişirken, bazıları ise vücudun başka bir yerindeki kanserin omuriliğe yayılması sonucu (metastatik tümör) meydana gelir.
Bazı genetik hastalıklar, omurilik tümörlerinin gelişiminde önemli bir rol oynar. Genetik mutasyonlar, sinir sistemi hücrelerinin anormal büyümesine ve tümör oluşumuna yol açabilir. Omurilik tümörleri gelişiminde etkili olan başlıca genetik faktörler şunlardır:
Omurilik tümörlerinin gelişmesinde önemli bir çevresel faktör olan radyasyon maruziyeti, tümör oluşumuna neden olabilir. Özellikle geçmişte baş, boyun veya omurga bölgesine uygulanan radyoterapi tedavileri, omurilik tümörlerinin riskini artırır. Radyoterapi, kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılırken, uzun vadede bu bölgelerde tümör gelişimine neden olabilen genetik hasara yol açabilir. Ayrıca, çevresel radyasyon kaynaklarına maruz kalmak (örneğin, atom bombası patlaması ya da nükleer kazalar gibi) da bu tür tümörlerin oluşumunu tetikleyebilir.
Omurilik tümörlerinin büyük bir kısmı metastatik tümörlerdir. Bu tümörler, vücudun başka bir yerinde başlayan kanserin omuriliğe yayılması sonucu oluşur. Omuriliğe metastaz yapan en yaygın kanserler arasında meme, akciğer, prostat ve böbrek kanseri bulunur. Kanser hücreleri, kan dolaşımı veya lenf sistemi yoluyla omuriliğe ulaşır ve burada yeni tümör odakları oluşturur. Metastatik tümörler genellikle omuriliğin çevresindeki kemik yapılarında, yani vertebralarda başlar ve omuriliğe baskı yaparak nörolojik semptomlara neden olabilir.
Omurilik tümörlerinin gelişiminde genetik faktörlerin yanı sıra bazı çevresel ve sağlıkla ilgili durumlar da rol oynayabilir. Bu faktörler, tümör gelişim riskini artırarak hastalarda omurilik tümörü görülme olasılığını yükseltebilir.
Omurilik tümörlerinin doğru bir şekilde teşhis edilmesi, tedavi sürecinin en kritik aşamasıdır. Tümörün tipi, yeri, büyüklüğü ve omurilik veya sinir köklerine olan etkisinin doğru şekilde değerlendirilmesi, tedavi planının belirlenmesinde büyük önem taşır. Teşhis, genellikle çeşitli görüntüleme yöntemleri ve sinir fonksiyonlarını değerlendiren testler kullanılarak yapılır. Her yöntem, omurilik tümörünün farklı yönlerini anlamak için önemlidir ve birlikte kullanıldıklarında daha kapsamlı bir değerlendirme sağlar.
MRI, omurilik tümörlerinin teşhisinde en sık kullanılan ve en güvenilir görüntüleme yöntemlerinden biridir. Manyetik rezonans görüntüleme, güçlü manyetik alanlar ve radyo dalgaları kullanarak vücudun iç yapılarının ayrıntılı ve üç boyutlu görüntülerini sunar. MRI, özellikle yumuşak dokuların değerlendirilmesinde son derece etkilidir ve omurilik tümörlerinin, omurga sinirleri ve omuriliğin çevresindeki yapılarla olan ilişkisini net bir şekilde gösterir.
Bilgisayarlı tomografi (CT), omurga yapısının kemik detaylarını incelemek için tercih edilen bir görüntüleme yöntemidir. CT taraması, X-ışınları kullanarak vücudun kesitsel görüntülerini oluşturur ve özellikle omurga kemik yapısındaki değişiklikleri değerlendirmek için etkilidir.
Bu testler, sinirlerin fonksiyonel durumunu değerlendirmek için kullanılır. Omurilik tümörleri sinir köklerine veya omurilikteki sinir yollarına baskı yaparak sinirsel iletimi bozabilir. EMG ve SEP gibi nörofizyolojik testler, sinirlerdeki hasarın boyutunu ve fonksiyonel etkilerini belirlemeye yardımcı olur.
Omurilik tümörlerinin teşhisinde biyopsi nadiren kullanılır, ancak gerekirse tümörden küçük bir parça alınarak patolojik inceleme yapılabilir. Bu, tümörün malign mi yoksa benign mi olduğunu belirlemek için kullanılır. Tümör hücrelerinin mikroskop altında incelenmesiyle kesin tanı konulur ve bu tanı, tedavi stratejisinin belirlenmesinde hayati öneme sahiptir.
PET-CT, genellikle metastatik tümörlerin teşhisinde kullanılır. PET-CT, kanser hücrelerinin metabolik aktivitesini değerlendirir ve tümörün malign olup olmadığını anlamada yardımcı olabilir. Bu yöntem, vücuttaki diğer kanser odaklarının varlığını belirlemek ve tümörün omurilik dışına yayılıp yayılmadığını anlamak için kullanılabilir.
Fiziksel nörolojik muayene, doktorun hastanın sinir sistemi fonksiyonlarını doğrudan değerlendirmesine olanak tanır. Muayene sırasında doktor, hastanın kas gücünü, reflekslerini, duyusal fonksiyonlarını ve koordinasyon yeteneklerini inceler. Özellikle omurilik tümörleri sinir yollarını etkilediğinde nörolojik bulgular, hastalığın seyrini ve tümörün etkilediği bölgeleri belirlemek açısından önemlidir.
Doğru teşhis, tedavi planlamasının temelini oluşturur. Omurilik tümörlerinin türü, konumu, boyutu ve sinir dokularına olan etkisi tedavi yaklaşımlarını doğrudan etkiler. Teşhis esnasında tümörün selim veya habis olup olmadığı, hangi sinir yollarını etkilediği ve tümörün omurilik üzerindeki baskısı belirlenmelidir. Bu detaylar, tedavi seçeneklerinin (cerrahi müdahale, radyoterapi, kemoterapi) belirlenmesinde kritik rol oynar. Yanlış veya eksik teşhis, yanlış tedaviye ve potansiyel olarak daha ciddi nörolojik komplikasyonlara yol açabilir.
Omurilik tümörlerinin teşhisinde kullanılan görüntüleme yöntemleri ve nörofizyolojik testler, tedavinin başarı şansını artırmak ve hastanın genel sağlığını korumak için hayati öneme sahiptir.
Omurilik tümörlerinin tedavisi, tümörün tipine (benign veya malign), büyüklüğüne, yerleşim yerine ve hastanın genel sağlık durumuna göre kişiselleştirilir. Omurilik hassas bir yapıya sahip olduğu için, tedavi sürecinde sinir dokularına zarar vermeden tümörün çıkarılması veya etkilerinin azaltılması büyük bir titizlik gerektirir. Tedavi stratejileri genellikle cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve multidisipliner yaklaşımlar çerçevesinde yürütülür. Aşağıda bu yöntemlerin detaylı açıklamaları yer almaktadır:
Cerrahi müdahale, omurilik tümörlerinin tedavisinde ilk başvurulan yöntemdir, özellikle büyük ve sinirlere baskı yapan tümörlerde cerrahi çıkarma en etkili tedavi seçeneği olarak kabul edilir. Cerrahi teknikler tümörün yerleşimi ve boyutuna göre farklılık gösterir.
Radyoterapi, cerrahi müdahale sonrasında tümör hücrelerinin büyümesini engellemek ve tümörün tekrarlama riskini azaltmak için kullanılan etkili bir yöntemdir. Radyoterapi, tümör dokusuna yüksek dozda radyasyon vererek hücrelerin DNA'sına zarar verir ve tümörün büyümesini durdurur.
Kemoterapi, özellikle kötü huylu (malign) tümörlerde tümör hücrelerinin büyümesini durdurmak veya tümörü küçültmek amacıyla kullanılır. Bu tedavi, vücudun diğer bölgelerine yayılmış (metastatik) tümörlerde yaygın olarak uygulanır.
Omurilik tümörlerinin tedavisi genellikle multidisipliner bir yaklaşımla gerçekleştirilir. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapinin kombinasyonu, özellikle karmaşık ve ileri evre tümörlerde kullanılır. Tedavi planı, tümörün tipi, hastanın genel sağlık durumu ve tümörün sinir sistemi üzerindeki etkilerine göre şekillendirilir.
Omurilik tümörlerinde standart tedavi yöntemlerinin yanı sıra bazı durumlarda yenilikçi ve deneysel tedaviler de kullanılabilir.
Omurilik tümörlerinin tedavisi genellikle yoğun takip ve rehabilitasyon gerektirir. Cerrahi veya radyoterapi sonrası sinir hasarı, nörolojik fonksiyon kaybı ve kas zayıflığı gibi komplikasyonlar yaşanabilir. Bu nedenle tedavi sonrasında fiziksel terapi ve rehabilitasyon, hastanın iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar.
Omurilik tümörü ameliyatı sonrasında iyileşme süreci, hastanın genel sağlık durumu, tümörün büyüklüğü, konumu ve cerrahi müdahalenin kapsamına bağlı olarak değişiklik gösterir. Cerrahi, omuriliğe yapılan hassas müdahalelerden biri olduğu için hastanın ameliyat sonrası dikkatle takip edilmesi ve iyileşme sürecinin yönetilmesi büyük önem taşır.
Ameliyat sonrasında hastalar genellikle yoğun bakımda gözlem altına alınır. Bu süreç, cerrahi müdahalenin başarılı olup olmadığını ve hastanın genel durumunu izlemek için önemlidir. İlk birkaç gün içinde sinir fonksiyonları ve nörolojik durum değerlendirilir. İyileşmenin ilk evresinde hasta sırt üstü yatabilir ve omurga bölgesi dikkatle izlenir. Ağrı, ameliyat sonrası ilk günlerde yaygın olarak görülen bir durumdur ve bu ağrı genellikle ağrı kesici ilaçlarla kontrol altına alınır.
Fizik tedavi, ameliyat sonrası dönemde sinir fonksiyonlarının geri kazanılması ve kas gücünün artırılması için kritik bir rol oynar. Ameliyat sonrası ilk günlerde hastaların hafif egzersizlere başlaması önerilir. Bu egzersizler, kan dolaşımını artırmak, kas spazmlarını önlemek ve hastanın mobilitesini korumak amacıyla yapılır.
Her ameliyatta olduğu gibi, omurilik tümörü cerrahisinde de bazı komplikasyonlar yaşanabilir. Bu komplikasyonlar ameliyat sonrası iyileşme sürecini etkileyebilir ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabilir. Omurilik cerrahisi sonrası dikkat edilmesi gereken başlıca komplikasyonlar şunlardır:
Omurilik tümörü ameliyatından sonra hastaların düzenli olarak takip edilmesi gerekir. Bu takip süreci, hastanın nüks riskini en aza indirmek ve nörolojik fonksiyonların geri kazanılmasını değerlendirmek için gereklidir. Doktor kontrolleri genellikle ameliyattan sonraki ilk birkaç ayda daha sık yapılır ve ardından bu sıklık azaltılır.
Omurilik tümörü cerrahisinden sonra hastalar, tam bir iyileşme sürecine girebilirler; ancak bazı hastalarda sinir hasarı kalıcı olabilir ve bu, yaşam kalitesini etkileyebilir. Uzun vadede yaşam kalitesini artırmak için şu alanlarda destek sağlanmalıdır:
Ameliyat sonrası dönemde hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek ve tekrar tümör oluşumunu engellemek amacıyla yaşam tarzında bazı düzenlemeler yapılabilir. Bunlar arasında sağlıklı beslenme, yeterli uyku, stres yönetimi ve düzenli egzersiz gibi unsurlar yer alır.
Sonuç olarak, omurilik tümörleri tedavi edilebilir ve yönetilebilir hastalıklardır. Erken teşhis, multidisipliner tedavi yaklaşımları ve düzenli izlem, bu tümörlerin başarılı bir şekilde kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi yöntemler, hastaların tümörlerinin kontrol altında tutulmasını ve yaşam kalitelerinin artırılmasını sağlar.